top of page

ERGONOMİ

Ergonomi; insanın fiziksel ve psikolojik özelliklerini inceleyerek insanın makine ve çevre ile olan uyumunu doğal ve teknik olarak araştırma ve geliştirme çalışmaları topluluğudur. Yunanca'da Ergo iş, nomos ise yasa anlamına gelmektedir.

Evde ve Ofiste Çalışanlar 

Bu yazıyı masaüstü bilgisayarda okurken sırtınız, telefondan okurken boynunuz ağrıyorsa lütfen sonuna kadar okumaya devam edin. Gece okuyanların gözleri de ağrıyor olabilir.

Toplumda iş güvenliği ve sağlık hakkında hep uç örnekler üzerinden algılar oluşuyor. Yani iş güvenliği dediğimizde herkesin aklına inşaat veya maden işçileri gelirken sağlık dediğimizde sanayi sektöründe çalışanlar gelir.

Ancak güvenlik ve sağlık risklerini sadece çalışma hayatı ile sınırlayıp o sınırları da çok dar tutarsak karşı karşıya olduğumuz kaza ve hastalık riskinin büyük bölümünü görmezden geliriz.

Günlük hayatta durmak dahil yaptığımız her şey bir iştir ve her işin riskleri vardır. Bu yazıda çoğunlukla ofiste çalışan veya bilgisayar ile uğraşan kişilerin yaşadığı fiziksel ve ruhsal problemlere değinip çözüm önerileri bulmanızı amaçlıyoruz.

Ergonomi Nedir, Özellikleri, Çeşitleri Ve Amaçları Nelerdir? Çalışma Ortamında Kolay Ergonomi Örnekleri iş güvenliği
Ergonomi nedir? iş güvenliğinde ergonomik şartlar nasıl oluşur?

Ergonomi Nedir?

Ergonomi, yeni bir koltuk alırken hangi koltuğu alacağımızı bize söyleyen kriterlerden birisidir.

Ergonomi, içinde bulunduğumuz ortam, kullandığımız eşyalar veya yaptığımız hareketlerin insan vücudu ile olan ilişkisini inceleyen bir bilim dalıdır. İnsan mühendisliği veya işbilim olarak da adlandırılır.

Eşyanın, ortamın veya hareketin insan vücuduna uygun olması, ergonomik sıfatı almasını sağlar.

Yani bir koltuğa oturduğunuzda “bu koltuğu almalıyım” dedirtecek kadar rahat bir koltuk, ergonomik bir koltuktur.

Ergonomi günümüzde çoğunlukla iş koşulları ile beraber düşünülmekte veya ürünün fiyatını arttıran bir tasarım özelliği olarak karşımıza gelmekte.

Ancak ergonomi temelde insanların sahip olması gereken bir insani hak olarak düşünülmelidir.

Aydınlatma

Aydınlatma, günlük yaşamda hem göz sağlığı hem de ruh sağlığını önemli ölçüde etkileyen ve ayrıca dolaylı olarak iş kazalara neden olabilen bir etkendir.

Çalıştığımız alanın olması gerekenden daha az veya gereğinden fazla aydınlık olması orta-uzun vadede göz ve ruh sağlığı olumsuz etkiler. Peki aydınlık seviyesini nasıl ölçebiliriz ? Aydınlık seviyesi ölçüsü olarak Lux ölçü birimi kullanılır. Bunu ölçen cihazlara da luxmetre adı verilir.

Lux, basit olarak bir yüzeye çarpan veya yüzeyden geçen ışığın miktarı olarak tanımlanır.

Bilgisayar ile çalışılan ortamlarda 300–500 lux arası aydınlatma olması gereklidir.

Kıyaslama yapabilmek açısından aydınlatma seviyesi bulutlu bir günde 1000 lux, tam gün ışığı alan bir yerde 10 bin lux civarındadır.

Evlerde oturma odalarında ise 50–80 lux civarı bir aydınlatma kabul edilebilir.

Bulunduğunuz ortamın kaç lux olduğunu basit olarak ölçmek için bir çok mobil uygulama mevcut. Profesyonel olarak kalibre edilmiş bir luxmetre kadar kesin ölçüm yapmasalar da fikir verecek doğrulukta sonuçlar alabilirsiniz. Uygulama marketlerinde lux metre veya lux meter olarak arama yapabilirsiniz. Birkaç farklı uygulama ile ölçüm yaparak doğruluğu arttırabilirsiniz.

Aydınlatma ölçümü yaparken dikkat etmeniz gereken bir nokta var. Ölçümü, ışık kaynağına en yakın noktadan başlayarak belirli aralıklarla yapmalı ve ortalama almalısınız.

Işığın şiddeti kadar nereden geldiği de çok önemlidir.

Işık, hiçbir durumda gözünüze doğrudan karşı yönden gelmemelidir. Çünkü gözümüz nesneleri, üzerinden yansıyan ışık sayesinde görebilir. Yani ışık önce nesneye, sonra gözümüze gelmeli. Ofis ortamında bunu sağlamak için ışık kaynağını tam üzerimizde olacak şekilde konumlandırmalıyız. Çok arkadan gelirse de ekrandan yansıma yapacaktır.

Işığın ortamda homojen yayılması ve doğrudan gözümüze gelmemesi çok önemli. Bunu da aydınlatma yerleşimi, gün ışığının doğrudan gelmesini önlemek ve ortam renkleri ile çözebiliriz.

iş yerinin aydınlatması nasıl olmalıdır? aydınlatma şiddeti ve gerekli koşullar
gürültü nedir ? işyeri ortamında gürültü koşulları  ve önlemleri nelerdir ne olmalıdır iş güvenliği bilgi

Gürültü

Ses, kulağımızın algıladığı titreşim dalgalarıdır. Peki ses ve gürültü aynı şey midir?

Temelde aynı olup titreşimlerin istenip istenmediğine göre ses veya gürültü olarak tanımlanır. Yani kuşların çıkardığı titreşimler ses iken otoyoldaki arabaların çıkardığı titreşimler gürültü olur.

Ses dalgaları yani titreşimler insanları rahatsız eder. Bu rahatsızlık dikkat dağınıklığı ile başlayıp huzursuzluk hissi ve kulak ağrısı şeklinde artarak gelişir. En sonunda kulakta kalıcı duyma bozuklukları görülebilir.

Işığın olduğu gibi sesin de bir ölçüsü vardır. Sesin ölçüsü, kulağımıza gelen titreşimlerin ölçüsü olup desibel birimi ile ifade edilir.

İnsan vücudu için sürekli yani günde 8 saat 85 desibel üzeri sese maruz kalmak zararlı olarak kabul edilir. Ancak bu seviyenin çok daha altı bile konfor ortamını bozmaya yeter.

85 desibel neredeyse hiçbir ofis ortamında veya evde karşılaşan bir ses seviyesi değildir. Bilgisayar ile çalışan birinin kendisini en rahat hissedeceği ses seviyesi 50–55 desibel olarak kabul edilebilir. Çok daha fazla konsantrasyon gerektiren işler için daha az ses istenebilir.

Bulunduğunuz ortamdaki sesi ölçmek için de mobil uygulamalardan faydalanabilirsiniz. Ses ölçer diye aradığınızda karşınıza çıkan 2–3 uygulamayı yükleyip gürültü ölçümü için ortalama bir sonuç elde edebilirsiniz.

İstenmeyen sesleri yani gürültüyü azaltmak için kolayca alabileceğiniz bazı önlemler var. Öncelikle gürültünün nereden geldiğini belirlemelisiniz. Ofislerde birincil gürültü kaynakları pencereler ve bilgisayar fanlarıdır. Daha sonra diğer odalardan gelen insan sesleri ve bazı elektrikli cihazların çıkardığı zzzzzzzz sesi gelir.

Dış ortam gürültüsünün fazla olduğu yerlerde, pencerelerin ses yalıtımını iyileştirerek 5 desibel kadar azalma sağlanabilir. Bunu profesyonel bir pencereciye yaptırabileceğiniz gibi yapı marketlerde satılan bir pencere bandı alarak pencere çerçevesine yapıştırarak kendiniz de yapabilirsiniz.

Bilgisayar fanları bildiğiniz üzere tozlandıkça daha sesli çalışmaya başlar. Aynı zamanda soğutma işlevini de tam olarak yapamayacağı için bilgisayar daha fazla ısınır ve fan daha hızlı döner. Daha hızlı döndükçe daha çok gürültü çıkarır. Bu durumda olan birkaç tane bilgisayar fanını temizleyerek 1–2 desibel gürültü azaltabilirsiniz.

Pencere ve fanlardan gelen sesleri azaltarak toplamda 7 desibele kadar iyileşme sağlayabilirsiniz ki bu ses açısından çok önemli bir miktardır.

Diğer odalardan gelen sesleri de kapılara ses izolasyonu yaparak, duvarlara tablo asarak azaltabilirsiniz.

Elektrikli cihazlardan gelen zzzzzz şeklindeki sesler ise cihazın bozulmuş olabileceğine bir işarettir. Özellikle ısınan ve tozlanan adaptörler, çoklu prizler bu sesi en fazla çıkaran aletlerdir. Değiştirerek veya temizleyerek bu seslerden de kurtulabilirsiniz.

Profesyonel akustik ses yalıtımı desteği alarak çalışma ortamınıza özel çözümler üretebilirsiniz.

Sıcaklık ve İklimlendirme

İç ortamlarda hava kalitesinin ihtiyaç duyulan konfor yani ergonomi koşullarına getirilebilmesi için ısıtma, soğutma, havalandırma, nemlendirme, nem alma ve havayı tazeleme gibi işlemlere genel olarak iklimlendirme adı verilir.

İklimlendirme, biz çok farkında olmasak da yaşam kalitemize en fazla etki eden etkenlerin başında gelir.

Bulunduğumuz veya çalıştığımız ortamda iklimlendirme adına şunlara dikkat etmeliyiz;

  • Sıcaklık

  • Nem Oranı

  • Hava Akış Hızı

  • Temiz Hava

Vücudumuz ortalama 37 °C sıcaklıktadır ve bu sıcaklığını koruması hayati derecede önem taşır. Vücut sıcaklığının 35°C’nin altına düştüğü durumlar hipotermi olarak tanımlanır. Vücudumuz bu sıcaklığını korumak adına ısıtma amacıyla enerji harcar veya soğutma için terleme yapar.

Harcayacak enerjisi bittiğinde vücut sıcaklığı düşmeye, soğutacak suyu bittiğinde ise vücut sıcaklığı yükselmeye başlar. Sıcaklıklardaki 1 °C’lik farklar bile sağlığımız üzerinde çok ciddi etkiler gösterir.

Çalışma şekillerine göre ortamın ideal sıcaklığı belli olup ofis çalışmaları için en konforlu sıcaklık aralığı 22–24 derece arasında kabul edilir. Ancak yazımın en başında ergonominin kişiden kişiye değiştiğini yazmıştım. Bu sıcaklık aralığı da insanların çoğunun kendisini rahat hissettiği aralıktır. Örneğin kansızlık rahatsızlığı yaşayan bir kişi daha yüksek bir sıcaklık bekleyebilir.

Sıcaklığın homojen olarak dağılması ofis ortamlarında en büyük sorunların başında gelir. Ofislerde klima savaşlarının çıkma nedeni olarak kabul edebileceğimiz bu sıcaklığın homojen yayılmaması sorunu ancak profesyonel iklimlendirme projeleri ile çözülebilir. Aksi durumda klima yakınındaki kişi 18 derece sıcaklıkta otururken klimaya en uzak kişi 28 dereceleri hissedebilir.

Sıcaklığı hissetmek demişken sık sık duyduğumuz hissedilen sıcaklık kavramı vardır ve konforumuzu büyük ölçüde etkiler. Hissedilen Sıcaklık, termometrenin ölçtüğü gerçek fiziksel hava sıcaklığından farklı olarak, insan vücudunun algıladığı sıcaklıktır. Hissedilen sıcaklığı belirleyen en önemli etkenler iç-dış ortam sıcaklık farklı, bağıl nem oranı ve hava akım hızıdır.

Havadaki nem oranı nefes alma kolaylığı ve hissedilen sıcaklık açısından önemlidir. Oturarak iş yapılan ofis gibi ortamlarda %30–60 arası nem oranı beklenir ve %55 nem oranı ideal olarak kabul edilir.

Hava akım hızı da halk arasında ceyran veya cereyan olarak bilinir ve çok kısa sürede fark ettirmeden soğuk algınlığı yakalanmanıza neden olabilir.

Ofislerde hava akım hızının 0,5 m/sn ile 5 m/sn arasında olması kabul edilebilir ancak konfor ve sağlık açısından uzun süre 2–3 m/sn üzerinde olması zararlı olabilir.

Hava akımı madem zararlı, neden tamamen kaldırmıyoruz? Ofiste hava akımı olması havanın hareket etmesi yani ofisteki kirli havanın gidip yerine temiz havanın gelmesi anlamına gelir.

Oksijen insan yaşamı için olmazsa olmaz bir gaz olup soluduğumuz havada yaklaşık %21 oranında bulunur. Soluduğumuz havadaki oksijen seviyesinin düşmesi konfor ve sağlığı çok ciddi şekilde etkiler.

Örneğin havadaki oksijen oranının %19’a düşmesi karar verme yeteneğini ciddi şekilde etkiler. Oksijen oranı %16’ya düştüğünde ise ölüm gerçekleşir. Elbette herhangi bir ofis veya ev ortamında gaz kaçağı haricinde oksijen oranı hayati risk oluşturacak seviyelere düşmez ancak gün içinde hiç havalandırma yapılmayan bir ofiste insan sayısına bağlı olarak öğleden sonra oksijen oranı %20 seviyesinin altına iner ve baş ağrısı, uyku, bunalma, odaklanma ve algılama bozukluğu gibi sorunlar görülür.

Eğer mekanik bir havalandırma sistemi yoksa mutlaka pencere açılarak ortamın havası tamamen değiştirebilir. Ortalama boyutlarda bir ofis için 10 dakika yeterli olacaktır.

iş güvenliğinde sıcaklık ve iklimlendirme nedir? iş yeri periyodik kontrolleri ortam ölçümleri
iş sağlığı ve güvenliği, ergonomi nedir? ideal renkler, iş güvenliğinde renkler

Renkler

Işığın cisimlere çarptıktan sonra yansıyarak gözümüzde bıraktığı etkiye renk denir. Her renk birbirinden farklı dalga boylarına sahiptir ve insan üzerinde bıraktığı etkiler farklıdır.

Psikolojik etkilere göre renkleri sıcak ve soğuk renkler olarak sınıflandırabiliriz. Sıcak renkler sarı, kırmızı ve turuncu renklerdir. Soğuk renkler ise mavi, yeşil ve mor renklerdir.

Sıcak renkler, kişiyi uyarır ve neşelendirir. Fiziksel gücü, enerjiyi, dinamizmi arttırır, metabolizmayı hızlandırır. Ancak fazla sıcak renk ise heyecan, yorgunluk, şiddet, saldırganlık ve konsantrasyon güçlüğü yaratabilir. Sıcak renkli cisim ve mekanların daha yakında ve büyük göründükleri de söylenebilir.

Soğuk renkler ise yatıştırıcı ve dinlendiricidir. Güven, huzur, üretkenlik, sorumluluk, düzen, ferahlık, barış, özgürlük gibi duyguları çağrıştırır. Düzeni ve rahatlık duygusunu çağrıştırması nedeniyle resmi giysiler ve üniformalarda mavinin tercih edilmesi, hastane odalarında, ameliyat giysilerinde parlamayı önlemesinin yanında, negatif enerjiyi alması, güven ve huzur vermesi nedeniyle yeşilin kullanılması birer örnektir.

Siyah ve beyaz ise ışığın tamamen yutulduğu veya yansıtıldığı renksizlik durumlarıdır. Siyah, güç, tutku, otorite, ciddiyet, resmiyeti temsil ederken; beyaz rengin temizlik, saflık, istikrar, teslimiyet gibi çağrışımları söz konusudur.

Renklerin etkileri ile ilgili tüm bu detaylar renk ergonomisi için çok önemlidir.

Renklerin, mekanda geçirilen sürenin algılanması üzerine önemli etkileri vardır. Örneğin soğuk renklerle renklendirilmiş mekanda geçirilen süre gerçek süreden daha az hissedilmektedir.

Ofislerde renk tasarımı üretkenliği arttıracak, güven ve huzur verecek soğuk tonlarda seçilip enerji ve dinamizmi arttıracak sıcak renklerle detaylandırılarak daha konforlu bir çalışma ortamı oluşturmak mümkündür.

Faaliyet Ergonomisi

Çalışma veya yaşam ortamlarında yukarıda bahsettiğim ortam ergonomisi kadar -belki de daha fazla- faaliyet ergonomisi de çok önemlidir. Faaliyet ergonomisi ile yaptığımız işlerin yapış şeklimizi vücudumuza uygunluğunu kastediyoruz.

Bilgisayar ile çalışan kişilerde faaliyet ergonomisi kapsamında değerlendirebileceğimiz bazı aktiviteler var.

  • Oturma

  • Ekran Yerleşimi

  • Klavye, Mouse Kullanımı

  • Ayakta Çalışma

Oturma

Oturmak, insan vücudu için çok da elverişli bir hareket değil. Yani aslında dinlenmek haricinde sürekli oturmaya ihtiyacımız yok gibi.

Vücudumuzun yaşamsal fonksiyonlarını sürdürebilmesi için kan dolaşımının sorunsuz devam etmesi gerekiyor. Ancak uzun süre ve hatalı oturma, kan dolaşımını sekteye uğratan davranışların başında geliyor.

Kan dolaşımı olması gerektiği gibi olmadığında kısa ve uzun vadeli sağlık problemleri ile karşılaşma riskimiz çok artıyor.

Oturmak, sadece kan dolaşımı ile ilgili değil iskelet yapısı için de tam olarak uygun olmayan bir davranış. Oturduğumuz süre boyunca boyun ve bel omurların üzerindeki baskı artıyor. Bu da bel ve boyun ağrılarına neden oluyor.

Tüm bu sorunları önlemek için doğru oturma yöntemlerini öğrenmemiz çok önemli.

  • Sırtınızı dik tutun.

  • Oturduğunuz sandalyenin arkasının boynunuza destek olacak kadar yüksek olmasını sağlayın.

  • Arkanızı sandalyenin sırtlığına dayayın.

  • Ayakların yere temas etmesine dikkat edin.

  • Bacak bacak üstüne atmayın.

  • Omuzlarınızı rahat pozisyonda tutun, öne ve yukarı doğru yaslanmayın.

  • Sandalyenize yaslandığınızda bel çukurunuzun dolması, desteklenmesi gerekir. Buna göre uygun sandalye seçin ya da sandalyenizi bel çukurunu dolduran bir yastık ile takviye edin.

  • Uzun süreli oturarak çalışacaksanız her 30 dakikada bir kalkıp 2–3 dakika dolaşın ve kaslarınızı gerdirin.

Bu maddeler arasında davranışlarımızı değiştirerek sağlayamayacağımız maddeler ofis sandalyesi ile ilgili olanlar. Yani sandalye veya ofis koltuğunuz bel boşluğunuzu doldurmuyor veya kafanızı desteklemiyorsa ofis koltuğunuzu değiştirmekten başka çareniz yok 

Ekran Yerleşimi

Oturmayı düzeltsek bile bilgisayar ile çalışırken sadece oturmuyor, ekrana da bakıyoruz. Zaten oturma işini zararlı hale getiren faktörlerin başında da bu geliyor.

Ekran yerleşimi, genel olarak gözler ve boyun ile ilgili sağlık sorunlarına yol açmakta. Bu sorunlardan aydınlatma ile ilgili olanları aydınlatma bölümünde verdiğim bilgilerle çözebilirsiniz. Ancak ekran konumu gözlerde, göz yorgunluğu ve boyunda boyun ağrısına neden olmaktadır.

Ekrana baktığımızda gözümüzün daha az yorulması için gözün, ekranın tamamını göz hareketi yapmadan görebiliyor olması gereklidir. Yani ekranınızı sağdan sola görebilmek için gözünüz hareket etmemelidir.

Bunu sağlamak için ekranı bir kol mesafesi uzağa ve üst noktası göz hizasına gelecek şekilde yerleştirmek gerekir. Aşağıda doğru oturma ve ekran konumu ile ilgili bir görsel yer alıyor.Ekran konumu, ev için de son derece önemli bir konfor detayı. Bir film veya spor müsabakası izlerken birkaç saat kıpırdamadığımız düşünülünce televizyonun gözün tamamen görebileceği büyüklükte ve doğru uzaklıkta olması çok önemli. 

Ofislerde ekran konumunu ayarlamak için çoğunlukla ekran altına bir paket fotokopi kağıdı koyulur ancak kağıt fiyatlarının artması ile ekran yükseltici almanın yanında bu çok lüks bir çözüm sayılabilir.

Ekran konumunun çok yukarıda veya aşağıda olması sadece gözümüzü değil boynumuzu da etkiler. Alçak olan bir ekran için boynumuzu eğik tutmamız, yüksek olan ekran için de kaldırmamız gereklidir. Bu hareketlerin hiç biri boynun doğal hareketi değil ve yapabilmek için fazladan güç harcamamız gerekir. Bu da zaman içinde boyun ağrılarına ve uzun dönemde boyun fıtığına kadar ilerleyebilmektedir.

Günümüzde ekran olarak sadece bilgisayar monitörleri değil cep telefonları ve tabletler de düşünülmelidir. Günümüzün büyük bir bölümünü akıllı telefon ve tablete bakarak geçiriyoruz. Telefona bakarken boynunuzun aldığı şekli düşünün ve ne kadar eğildiğinizi hesaplamaya çalışın. Cep telefonu ve tablete ayırdığımız zamanı veya tablet tutucu aparatlar kullanmak azaltmak boyun sağlığı açısından faydalıdır.

Klavye, Mouse Kullanımı

Bilgisayar ile çalışan kişilerin ortak sorunlarından biri de el-kol bölgesindeki ağrılardır. Parmaklardan basma kuvveti uygulanan ve el bileğinin uzun süre zorlandığı işler karpal tünel sendromu ve tenisçi dirseği adı verilen hastalıklara neden olur.

Bu hastalıklar uzun süre uygun olmayan pozisyonda çalışmaktan ileri gelirle ve günlük hayatı olumsuz etkilerler.

El, bilek ve genel kol ağrıları yaşamamak için öncelikle ergonomik klavye ve mouse kullanmak çok önemlidir. Ancak yazının başında da belirttiğim gibi ergonomik kavramı herkes için farklıdır. Örneğin eli küçük olan biri için ergonomik olan bir klavye ve mouse eli büyük olan kişi için ergonomik olmayacaktır. 

El yapınıza en uygun olanı bulmak için farklı modeller deneyip görmeniz gerekir. Ancak bazı özellikler 1–2 denemede kendisini belli etmeyip uzun süre sonra etki gösterebilir. Örneğin klavye ve mouse tuşlarının sert olması olumsuz bir özelliktir ve uzun süre sonra etki gösterir.

Benzer şekilde zor hareket eden mouse da uzun süre sonra olumsuz etkiler gösterir.

Yani elinize uygunluğun yanında kolay hareket etmesi, tuşlarına kolay basılması da çok önemlidir.

Fiziksel özellikler haricinde çalışma süreleri de el-bilek sağlığı için çok önemlidir. Ben sağlık sorunu yaşamamak için kesintisiz klavye ve mouse kullanımının 45 dakikadan fazla olmaması gerektiğini düşünüyorum. 45 dakika çalışma sonrasında 5–10 dakika eli dinlendirmek yeterli olur.

Ayakta Çalışma

Günümüzde birçok modern şirket çalışanlarına ayakta çalışma imkanı veriyor. Ancak ayakta çalışmak oturarak çalışmaya göre daha sağlıklı sayılmaz. Oturarak çalışmanın en büyük zararlarından birinin kan dolaşımını kısıtlamak olduğunu söylemiştik.

Ayakta çalışırken, çalışmanın ilk saatlerinde kan dolaşımında bir yavaşlama olmuyor ancak çalışma süresi uzadığında hem bacak yorgunluğu hem de kanın ayaklarda toplanması sonucu oturarak çalışmaya göre daha kötü bir tablo oluşuyor.

Ayrıca ayakta çalışırken ayakkabı seçimi de büyük önem taşır. Ayakta çalışma sırasında tabanı yumuşak, ayağınıza tam oturan bir ayakkabı giymeniz gerekir.

Oturarak çalışmak, ergonomik bir koltuk ve masa ile sağlıklı hale getirilebilir ancak ayakta çalışırken bunu yapmak çok da kolay değil. Ayrıca otururken fiziksel olarak daha az yorulmak da ayakta çalışmaya göre avantajlı durumlardan biri.

bottom of page